Birbirleriyle evlenmek isteyen çiftler nişanlanarak evliliğin ilk adımını atmış olurlar. Nişanlanma gerek sosyal gerekse hukuki boyutuyla tartışmalı bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Nişanlanmanın hukuki mahiyeti ve sonuçları doktrinde ve uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir konu olması nedeniyle detaylı bir şekilde irdelenmesi gereklidir.  Makalemizde nişanlanma üzerine merak edilen sorulara yanıt arayacağız.

Temel itibariyle nişanlanma, birbiriyle evlenmek isteyen ayrı cinsten iki kişinin bu yoldaki iradelerini karşılıklı olarak açıklamaları anlamına gelmektedir. Nişanlanma bir anlamda evlilik vaadi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla taraflar evlenmeden önce birbirlerine karşı evlenme vaadinde bulunmakta yani nişanlanmaktadırlar. Nişanlanmanın hukuki mahiyetini açıklamak üzere çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüşlerden özellikle ön sözleşme, bağımsız sözleşme ve karar görüşleri doktrinde daha kabul gören görüşler arasındadır. Ön sözleşme görüşüne göre nişanlanma bir nevi sözleşme yapma vaadidir. Müstakbel karı ve koca adayları evlenmek istedikleri hususnda anlaşarak bir diğer sözleşme kurumu olan evlilik öncesinde her iki tarafa da borç yükleyen bir ön akit yapmış olurlar. Öte yandan nişanlanmayı bir ön sözleşme niteliğinde değerlendirmeyip salt bağımsız bir sözlşeme olarak niteyen görüşler de mevcuttur. Yargıtay’ın bu görüşe katılan içtihatları da söz konusudur. Son olarak nişanlanmayı bir karar olarak nitelendiren görüşler de mevcuttur. Her ne kadar doktrinde çeşitli tanımlamalar karşımıza çıkmış olsa da Yargotay nezdinde nişanlanma kendine has özellikleri olan bağımsız bir sözleşme olarak nitelendirilmektedir.

NİŞANLANMA SÖZLEŞMESİNİN KURULMASI

Nişanlanma için her ne kadar kendine has bir sözleşme demiş olsak da nişanlanmanın kurulabilmesi için herhangi bir şekil şartı bulunmamaktadır. Nişanlanmanın kurulması için tarafların iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun olması yeterli olacaktır. Sonuç olarak nişanlanma rızaya dayalı bir akit olup herhangi bir şekil şartına da bağlı değildir. Dolayısıyla nişanlanmanın açık veya örtülü şekilde oluşturulabilmesi mümkündür. Yargıtay’a göre evlenme vaadi açık bir irade beyanı ile gerçekleşmediği takdirde, hangi sözlerin ve davranışların nişanlanma iradesini oluşturduğu o çevrede hakim olan anlayışa, tarafların kişisel durumlarına, yaşadıkları sosyal çevreye, örf adet ve geleneklere göre belirlenecektir. Nişanlanma her zaman evlilikle sonuçlanmayabilir ve taraflar nişanı bozabilirler. Böyle bir durumda nişanlanmanın hukuki sonuçlarının ne olacağı büyük bir tartışma konusudur. Nişanlılığın sona ermesi halinde “maddi tazminat, manevi tazminat ve hediyelerin geri verilmesini isteme hakkı” gibi hukuki sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan nişanlılığın nasıl sonlandığı büyük önem taşımaktadır.

MADDİ TAZMİNAT

TMK 120.maddesinde “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.” hükmü amirdir. İlgili maddeye göre, haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozan veya kusurlu bir davranışı yüzünden nişanın bozulmasına sebep olan taraf tazminat ödemekle yükümlü hale gelir. Maddi tazminat yükümlülüğü dürüstlük kuralı çerçevesinde belirlenir. İlgili tazminatın içeriğini, evlenme amacıyla yapılan harcamalar, katlanılan maddi fedakârlıklar ve nişan giderleri oluşturmaktadır. Yargıtay kararlarında söz konusu masrafların belirlenmesinde temel alınan ölçüt evlenileceğine güven duyularak yapılmış olması şartıdır. Dolayısıyla bu kapsamda olmayan masrafların tazmin edilmesi mümkün değildir. Davalının söz konusu yükümlülükten kurtulabilmesi için nişanın haklı bir sebeple sona erdiğini ve kusurunun bulunmadığını ispat etmiş olması gerekmektedir. Açılan davada davalı, nişanın haklı bir sebeple sona erdiğini veya kusurunun bulunmadığını ispat edebildiği takdirde tazminat sorumluluğundan kurtulabilecektir. Öte yandan bu davada yalnızca nişanlı değil, nişanlının anne babası veya onlar gibi hareket eden kimseler de diğer taraftan tazminat isteyebilecektir. Burada önemli olan nokta masrafların dürüstlük kuralına uygun olarak ve evlenileceği kanaatiyle yapılmış olmasıdır.

MANEVİ TAZMİNAT

Maddi tazminat dışında tarafların manevi tazminat talep etme hakkı da bulunmaktadır. Burada üzerinde durulması gereken temel husus; anne, baba veya onlar gibi hareket edenlerin manevi tazminat isteyemeyecek olmasıdır. Bu tazminatı talep edebilme için belirli şartların sağlanmış olması gerekmektedir. Bunlar;

1-) Manevi tazminat talep edebilmek için öncelikle nişanlılık bozma ile sona erdirilmiş olmalıdır

2-) Tazminat isteyen tarafın kişilik hakkı bir zarara uğramış olmalıdır. Bu zarar ile nişanın bozulması arasında uygun bir illiyet bağı bulunmalıdır.

3-) Tazminat ödemesi gereken tarafın kusurlu olması gerekir.

HEDİYELERİN GERİ VERİLMESİ 

TMK’ya göre nişanlılık evlenme dışında bir sebeple sona ermişse, nişanlılar, anne baba veya onlar gibi davrananlar vermiş oldukları hediyelerin iadesini talep etme hakkına sahiptir. Bu noktada türlü hediye değil, yalnızca mutad dışı yani alışılmışın dışındaki hediyelerin iadesi istenebilir. Hediyeler aynen veya mislen geri verilemiyorsa sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre para olarak ödenmesine karar verilebilir.

ZAMANAŞIMI

Hediyelerin geri verilmesine ilişkin talep ile maddi ve manevi tazminat talepleri nişanlılığın sona ermesinden itibaren 1 yıl içinde talep edilmelidir. 1 yıllık sürenin dolması ile zamanaşımına uğrar.

CategoryUncategorized
Write a comment:

*

Your email address will not be published.